MELANKOLİK GEMİ Hayat bir gemiyse, Ben bu geminin kaptanı olmak isterim. İster azgın dalgalarla boğuşsun, İster sessiz denizlerde yol alsın. Yalnızlık da koymaz bana, Rüzgarlı havalarda yelkenimle, Dingin havalardaysa motorumla yol alırım. Olur ya, bir gün dayanamayacak olur gemim, Mavinin ortasında, Binerim küçük sandalıma, Yol alırım sonsuzluğa, Çekerken küreklerini ağır ağır.
MİDE Hey!..............? Size sesleniyorum, duyun beni! Ne kadar umursamaz olursanız olun, Kusmaya devam edeceğim. Kusuyorum, çünkü midemi bulandırıyorsunuz. Midem bulanıyor, çünkü sizi görüyorum, Midem bulanıyor, çünkü sizi duyuyorum, Midem bulanıyor, çünkü size dokunuyorum, Midem bulanıyor, çünkü sizi anlamaya çalışıyorum. Lanet olsun! Kusuyorum, Çünkü sizi içimden atmaya çalışıyorum.
SON Bir şiir yazabilmek, Sonsuzluğu hissettirebilecek, Bir roman yazabilmek, Sonsuzluğu anlamlandırabilecek, Bir resim çizebilmek, Sonsuzluğu gösterebilecek, Ve bir 'şey' bulabilmek, Sonsuzluğu unutturabilecek.
MELANKOLİK GEMİ Hayat bir gemiyse, Ben bu geminin kaptanı olmak isterim. İster azgın dalgalarla boğuşsun, İster sessiz denizlerde yol alsın. Yalnızlık da koymaz bana, Rüzgarlı havalarda yelkenimle, Dingin havalardaysa motorumla yol alırım. Olur ya, bir gün dayanamayacak olur gemim, Mavinin ortasında, Binerim küçük sandalıma, Yol alırım sonsuzluğa, Çekerken küreklerini ağır ağır.
YAĞMUR Masumdu, çocuktu. Kirletildi, büyüdü. Kabuslar bölerdi uykusunu, Masumken. Büyüdüğünde ise, Hiç kabus görmez olmuştu. Birer kabus nesnesine dönüşmüştü, Dışındaki her şey. Her şey kirliydi. O ise yıkanmayı bilmiyordu, Kirli suyla. Gerçekleşmemiş hayatlarla doluydu çevresi, Gerçekleşmeyen hayallerle. Anlamaz olmuştu gitgide. Durulmamıştı, Düşündükçe, okudukça, dinledikçe. Sığınacak bir yer arıyordu, Mutsuzluğuna. Çoktan yerleşmişti oysa, Mutsuzluğun hainliği, gözbebeklerine. Yalnızdı. Ne garip şeydi susuzluğu. Öğrenememişti içmeyi, Bütün bardaklardan kanarcasına. Düşündürmeye başlıyordu yalnızlığı, İntiharın bir lezzeti olduğunu. Okuduğu her yeni kitap, Bir intihar lezzeti bırakıyordu ağzında. Cehennemini yaşarken algıladıklarının, Bir yağmur yağsın istiyordu, Bir daha yağmayacağının müjdesini veren. Büyüsüz ve oyunsuz sürdürülemeyecek bir şeydi, Yaşam denilen sis perdesi. Bir gün, bir yağmur sonrası, Selamladı gökyüzünü çocukça. Oturarak sessizce ıslak toprağa, Yıkanırcasına ağladı. Ve bir gün öldü, Hiçbir şeye inanmamanın dünyasında yaşayarak. Topraksa, Devam ediyordu bilinen hikayesine.
ATLARIN ENDİŞESİ Tökezleyen atların endişesiyle titreyen engerekler, Derin derin nefes alıyorlar, Kıvranarak. Türdeşlerinden dinledikleri korkutucu masalları hatırlıyorlar. Nefes alıp verişleri hızlanıyor, Kıvrımları derinleşiyor. Kardeşini zehirleyen engereğin öyküsü korkutuyor. Atların endişesi, yılanın zehiri Yılanın zehiri,atların ölümü. Yılanların öcü korkunç olurmuş, Birbirlerine anlattıkları masallar öyle diyordu, Kıvrımsızlaştıran masallar. 19.09.2002
BAL-KAN Yakınlarda bir yerlerde biri ölüyor muhtemelen, Rüzgarla savrulmuş ıslak kokusu vuruyor yüzüme. Sessiz bir ölüm olsa gerek, Kendini rüzgara ihbar eden bir ölüm. Cinayet kokusu vuruyor yüzüme, Sinsi kahkahalarıyla beynimi eritiyor. Uzaklaşmalıyım hemen, Kaybolmalıyım. Yakınlarda bir yerlerde biri doğuyor muhtemelen, Rüzgarla savrulmuş ıslak kokusu yitip gidiyor, Az önceki sinsi ölümün. Taze kan kokusu var artık, Rüzgarla çiçeklere taşınacak, Çiçeklerden delirmiş arılarla toplanacak, Soframıza bal olup dökülecek. Taze kan kokusu var artık, Soframızı yüceltecek, Bereketimizi çoğaltacak, Bize can verecek. Yakınlarda bir yerlerde biri rüyada muhtemelen, Taze kan kokusunu balla karıştırıp, Sofrasını yüceltebilen biri. 08.12.2002, 06:30
CİNAYETİN GİZİ Çok kolaydı, basitti. Hep kendimi boşlukta sallanan, Kırık bir sarkaca benzetirdim. Ah o çarpıcı düşler, Delirecektim uyandığımda. Yine yenilmiştim. Düş gerçeğe galip gelmişti. Alışacaktım, alışacaktım. Katil olmak ne kadar da bunaltıcıymış, Beynimi kusmuştum sanki. Başka bir şey miydi yoksa, Bir şey mi anlatmak istiyordu yine, Oyunbozan düşler. Neyse ki rüyaydı, Rüyaydı. Kahkahalar tavanda yankılanıp, Yatağımı sarsıyordu. Kahkahalar, uyuşturan kahkahalar. Dün gece en büyük korkuyu tatmıştım, Tanrım, ne geceydi. Oysaki büyük korkulara alışkındım. Bir kez daha rüyaların şaşırtıcı, Rüyaların kışkırtan, Rüyaların aldatıcı güzelliğiyle kendimden geçmiştim. Korkunun güzelliğine de alışkındım, Ama bu başka bir şeydi, Sonsuzluktan fırlamış bir düştü. Dün gece bir katili oynamıştım, Üstelik sıradan bir katili. Tanrım, Ne yapmıştım böyle.
ÇİVİ Dipteyim, sondayım. Samanlıktaki iğneyi ararken düştüm bu saklı kuyuya, Ellerim acımasızca tutunmaya çalışmıştı iğneli duvarlara. Dipteydim, sondaydım. Durmuştum. Samanlıktaki iğne, Yahut gözümdeki çivi. Dipteyken umursamaz oluyorum, Duruyorum. Gözümdeki ağrıları seviyorum. Çiviyi unutuyor, İğneyi hatırlıyorum, Samanlıktaki halime gülüyorum. 20.09.2002
FISILTI Seni düşündüğüm zaman, Gizemli bir esinti sarmalıyor gövdemi. Geçmişi fısıldıyor kulağıma, Geleceği belirsizleştiren geçmişi. Beni düşünüyorsan eğer, Ve gizemli bir esinti sarmalıyorsa gövdeni, Kulak kabart geçmişe, Duyduğun fısıltılar bendendir.
INAN hiç kimse yokken herşeyim vardı, herkes varken hiçbirşeyim yoktu. ben yokken herşey vardı, ben yokolunca, hiçbir şey olmayacak
İLK GÜNAH Düşünüyorum da, İlk suç ne zaman işlendi? Kabil’in, Habil’ i öldürdüğü zaman mı, Adem ile Havva’ nın yasak elmayı yedikleri zaman mı, Şeytan’ ın, Tanrı’ ya başkaldırdığı zaman mı, Yoksa, Tanrı insanı yarattığında mı?
KANAYAN GÜL Gençliğimden kopartılıp, Koklanmadan savrulan bir gül daha, Halbuki ölüm, hasat mevsimine girmemişti henüz. Zamansız ölüm bu olsa gerekti, Zamanı son bir kez daha koklamak, İçine çekmek, Ve düşmek. 02.06.2002-Pazar akşamüstü
KARGA Bir çift pusuya yatmış sokak kedisi, Birazdan son kez saldıracaklar, Tuhaf bir sessizliğe bürünmüş kirli lağım faresine. Sonra da birbirlerini kanatacaklar, Fare son nefesini titreyerek verirken. Bilmiyorlardı. Kurbağalar bugün hiç susmadı, Memeye susamış insan yavruları sanki. Hayvanların kralı aslandı ama, Bilge hayvanın kurbağa olduğu kimin aklına gelirdi. Ağaçlar yapraklarını düşürüyorlar usulca, Toprak ilk kez yeşil yapraklarla süsleniyor, Belki de son kez. İnsanlarsa... Kargaların bile güldüğü düşünen hayvanlardı onlar. Ne fayda... Kediler ölmüş, Kurbağalar susmuş, Ağaçlar yaprak dökmeyi bırakmış, İnsanlar ağlamıştı. Toprağa ne mi olmuştu, Sadece titremişti.
KORKU Ben denizden korkarım arkadaş, Yüzme bilmediğim için değil, Pısırık biri olduğum için hiç değil. Yüzme bilmediğim doğru, Eh, biraz da pısırığım ama, Dedim ya, bunlar sebep değil. Kaybolmaktan korkarım ben, Denizde olduğumu unutmaktan, Yitip gitmekten.
KÜPE Ben seni hiç sevmedim ki! Ben seni, İki ayda bir kestirdiğim saçım kadar sevdim. Ya da üç günde bir değiştirdiğim çorabım kadar. Ben seni hiç sevmedim ki! Gözlerini, o günahkar gözlerini sevdim. Tenini, o parfüm kokulu tenini sevdim. Parlak dudaklarının her konuşmanda açılıp kapanmasını, Saçlarını avuçlamanı sevdim. Ben seni hiç sevmedim ki! Küpelerinin dansetmesini, Sigaranın dumanını üflemeni sevdim. Bir de sarhoşluğunu sevdim senin. Bir şişe şarapla kendinden geçip, Bana geçmeni sevdim. Ben seni hiç mi hiç sevmedim! Keşke sen de beni sevmeseydin. Böylece zamanımı bu saçmalıkları yazmaya harcamayacaktım. Belki seveceğim birini bulacaktım.
NİSPET Günden geceye düşmüş, Simsiyah bir gökyüzüdür, Beni anlatacak olan. Bazen koyu bir kahve kıvamında, Bazense bir çocuk hıçkırığında, Zamansız bulurum kendimi. Sonu gelmez kahkahaların, İnsanı ürperten, İnsanı kıvrandıran yalnızlığı içinde, Düşünürken zamanı, Yeni bir gün ağarıyor, Saçlarıma nispet. 08.04.01
SEKİZİNCİ GÜNAH Şeytanın avukatlarıyla oturmuş bekliyorum. Unutulmuş bir mezbahada, Kuzular boğazlanıyor. Sekizinci günahın bozgunu henüz bitmemiş, Ve Alice hala harikalar diyarında, Ruhunu satmaya devam ediyor. Zaman ağarırken, Ağaçlar kanayacak, Bulutlar toplatılacak telaşla, Ve insanlar uyutulacak, Küf tutmuş sahte masallarla. Zaman siyaha bürününce, Ben dışarıya çıkacağım, Bin bir suratlı düşüncelerle. Uzun bir mahkeme bitmiş olacak. Kıyameti yaşamış bir dünyada, Sonsuz yaşamla cezalandırılacağım, Ruhumu satıp, Güneşi getirtene kadar. 25.09.2002, 10:30
SIR Ben mi, sen mi, Kimler bile bu sırrı? Erişilmesi sır bu sırrı. Ne ola ki biline, duyula, görüle? Dertlerin ipini salmasına.
SOĞUK Serin bir sonbahar akşamıydı, Yıldızlar, ısınmak istercesine aya sokulmuştu. Ağaçlar titriyordu, yapraklar huzursuzdu, Kötü bir şeyler olacaktı sanki. -Konuşsana, dedi, Oturduğumuz bankta, biraz daha sokularak. Dilimi ısırıyordum. Başını omzuma yasladı, Gözleri terlemişti. Bir daha konuşmadı, anlamıştı. Bir süre daha oturdu,sonra gitti. Bir süre daha oturdum, sonra kalktım. Ağaçlara sarıldım, yaprakları kokladım, Yıldızlara ve aya ellerimi uzattım. Yürüdüm, yürüdüm ve ıssız bir çevredeki, İnşaat halindeki on iki katlı bir binanın önüne geldim! Bir,iki,üç,dört,..............ve on iki. Çatıdaydım. Gökyüzünü ve yeryüzünü selamladım, Gökyüzüne doğru sıçradım, Yeryüzüne dokunabilmek için. Ertesi sabah fark edildim. Cebimde bir not bulunmuştu, -Çok üşüyorum. 05.06.98
SORU Mutlu musun? Evet, çok. Ne kadar çok? Senin kadar çok! DERS Beni seviyor musun? Evet, evet, evet! Kaçıncı soruşun bu, niye sürekli soruyorsun bunu? Hoşuma gidiyor. Deniyorum seni. Deneme, yanılma! ŞİŞE Hayatın anlamı nedir? Diye sorsalar, Bu sorunun anlamı nedir? Diye sorarım. Ve sonra, Boşver, gel sana bir şişe bira ısmarlayayım, Derim. Sonra mı?................
YÜREK Görebilir misin, Yüreğindeki sıcacık bir pencereden, Herhangi bir yerdeki, Saçları buzlanmış,titreyen elleriyle Sevgililere gül uzatan çiçekçi kızı. Konuşabilir misin, Yürekten, yüreklice. Hissedebilir misin, Yüreğinin atışlarını. Duyabilir misin, Yüreklerden yüreğine yayılan sessiz çığlıkları. Ve ağlayabilir misin, Yüreğin sustuğunda.
YÜZÜK Zehirli şiirler, Son nefesimi uzaklaştıran. Lanetli mektuplar, Okundukça bağışlayan. Ve silik yüzler, Karnımı ağrıtan. Biçilmiş çimen kokusu, Ve bir avuç kırmızı toz, Hayallerimi boyayan nedensiz şeyler. Bulutlar fısıldıyor telaşla, Saksağanlar yüzük toplamıyor artık. 14.07.2002